22 Eylül 2010 Çarşamba

NEFRET SÖYLEMİNİN YENİDEN YENİDEN ÜRETİMİ

   
      ATV' de Kılıç Günü adlı bir dizi başladı.Dizide eşcinsel bir işadamı ile sevgilisinin ilşkisi resmedildi. İki erkeğin sanırım ilk kez yataktaki görüntüleri bu dizide gösterildi. Dizinin yapımcı ve yönetmeni Osman Sınav,sözkonusu sahnelerle ilgili olarak muhafazakar kesimden, onun gibi milliyetçi, muhafazakar bir kimlikten böyle bir ahlaksızlık beklemediklerini, çok şaşırdıklarını, gençlerin ahlaki bozulmasına neden olacağı gibi eleştiriler alınca, bir açıklama yapma gereği duyarak şunları söylemiş;
" Karakter tanımlaması yapıyoruz. İyiyi bütün güzelliğiyle gösterebilmek için karanlığı da bütün çıplaklığıyla göstermemiz lazım. Kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri göstermeye çalışıyoruz. Ahlaksızlık propagandası yapmıyor, aksine o tip insanların profilini sergiliyoruz. Bu kişiler ve ahlaksızlıklarını gösterebilmek için ahlak sınırlarının dışına çıkmadan bir şeyler yapmak zorundayız...."
       Aman ALLAH'IM  ! Blogumu nasıl da kirlenmiş hissediyorum bu çamurlu, balçıklı, pis kokulu cümleleri yazınca! Karakter tanımlaması yapıyormuş! Ne üzerinden? Cinsellik....Ahlaksızlık tanımını neyle veriyorsun; üçkağıtçılık,adam öldürme, gasp, vergi kaçırma, taciz, tecavüz, hırsızlık....? Hayırrr, eşcinsellikle.... Bu örümcek kafaya ne söylemek gerekir ki? Allah seni davul etsin? demek isterim sadece ama olmaz. Çünkü Bu kişiler ve ahlaksızlıklarını gösterebilmek için ahlak sınırlarının dışına çıkmadan bir şeyler yapmak ( söylemek) zorundayız.

       Homofobinin sözlük anlamı eşcinsellere ya da eşcinselliğe karşı duyulan irrasyonel nefret, korku, hoşnutsuzluk ya da ayrımcılık. Geniş manası ile diğer cinsel yönelimlere sahip olan (LGBTT-lezbiyen,gey, biseksüel,transcinsel) kişileri de içerir. Sıfat olarak homofobik olarak kullanılır. Homofobi sadece psikiyatrik bir kavram değildir. Her 48 saatte bir bir eşcinsel homofobiyle bağlantılı şiddete maruz kalarak öldürülmektedir. Uluslarası Af Örgütü'ne göre yaklaşık 70 ülkede eşcinsellere zulmedilmektedir ve 8 ülkede eşcinsellere idam cezası verilmektedir. Homofobinin temelleri toplumsal, dini, ideolojik ya da psikolojil olabilir. PEV Araştırma  Merkezi tarafından yapılan bir ankete göre Eşcinsellik toplum tarafından kabul edilmesi gereken bir yaşam biçimi mi? sorusuna % 57 oranında hayır denmiştir.  Bahçeşehir Üni. öğretim üyelerinden Profesör Dr. Yılmaz Esmer'in araştırmasına göre 1715 kişiye sorulan Kiminle komsu olmak istemezsiniz? sorusuna % 87 oranında Eşcinsellerle cevabı geldi. Dilde homoseksüllik çağrışımı olan  sözcükler en ağır  hakaretler olarak algılanıp, çok ağır sonuçlar doğurmaktadır vs.vs.vs. Ha bir de son olarak bu ülkenin Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf eşcinsellik bir hastalıktır, tedavi edilebilir  " buyurabilmişlerdir.
      Bakın, burada sorun bir kişinin eşcinsellere dair beslediği hastalıklı düşüncelerini yansıtması değildir. Ürkütücü olan, toplumumuzda giderek artan "normal" tanımının dışında kalan herkese, herşeye, her düşünceye, her kavrama dair giderek artan tahammülsüzlüktür. Kendi değerlerini mutlak, kesin doğru kabul eden zihniyet, bu değerlerle baktığında dışarıda kalan herşeyin, herkesin kurban edilmesi veya bir ahlaksızlık örneği olarak her türlü cezalandırmaya açık olacak şekilde teşhir edilmesi gerektiğine inanmaktadır. Bu uğurda nefret söylemi yeniden yeniden üretilmekte, her tekrarında kuvvetlenmekte, daha fazla hastalıklı zihne ulaşmaktadır.

Korkutucu, ürkütücü ve koyu karanlık olan işte bu zihniyettir. Osman Sınav bu zihniyete dahil binlerce öğe içinde küçücük bir parçadır. Bugün eşcinseller; yarın; kadınlar, çingeneler, Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Aleviler, Hristiyanlar, Süryaniler, mini etek giyenler, askere gitmeyi doğru bulmayanlar, küpe takan erkekler, içki içenler, camiye gitmeyenler, vs. vs. vs. gibi binlerce " öteki" tehlikeli ve mutlak teşhir edilip cezalandırılması gereken durumuna gelecektir bu zihniyet palazlandıkça. (Daha bugün ben bu yazıyı hazırlarken Tophane'de yer alan sanat galerilerindeki sergi açılışlarında sokakta içki içildiği ve veya saldırgan ve kurban olarak iki tarafın dile getirdiği türlü farklı nedenlerle galerilere taşlı sopalı molotoflu saldırı düzenlenmiş, çok sayıda insan yaralanmış ve galeriler kepenk indirmek zorunda kalmışlardır.) Bu olay betimlemeye çalıştığım tahammülsüzlüğün olası sonuçlarına çok güzel -maalesef- bir örnek oluşturdu.
       Son zamanlarda-sözümona- özgürlük, demokrasi, insan hakları havarileri ve vaazları arttıkça bu örümcek ağlarıyla sarılı zihniyetin kuvvetlenmesi arasındaki bağlantı gözardı edilemeyecek kadar netleşmiştir. Karşısında durmalıyız. Her düşüncenin, her kesimin, her inancın, her bireyin; onaylamasak da, aralarında olmasak da, tartışılacak yüzlerce yanı olduğuna inansak da; yanıbaşımızda, bizimle yanyana, bizimle beraber varolması gerektiğine inanmalı, bunun için vargücümüzle çabalamalıyız. Dimdik durmalıyız her türlü ayrımcığın karşısında ve bunu  demokrasiyi bir araç olarak gördüğümüzden değil buna gerçekten inandığımızdan yapmalıyız!
        Parça parça tüm hayat algıma yayılan karamsarlıkla ancak bu yanyana durabilme inancıyla mücadele edebiliyorum. Umarım herkes kendi doğruları ışığında , karanlıkla mücadele etmek için kendi yöntemini inancını geliştirir.

Çok açık ki, bir başka çıkar yol yok aydınlık için!!!